6 Haziran 2011 Pazartesi

Yazısız

:)

27 Mayıs 2011 Cuma

Bayan-metre No:3

İki yıl önce, izlediğim dizilerdeki bağyanları değerlendirdiğim mini bir liste/seri (sadece iki yazılık) yapmıştım..Oturduğum yerden millete laf atmak inanılmaz eğlenceli gelmişti..Ama laf atacak başka bir dizi kalmayınca, seri mecburen sonlanmıştı :)..Şimdi bakınca, o serideki birçok dizinin bitmiş olduğunu gördüm (Lost bile bitti lan :'( ).. Onların yerine birçok dizi izledim..Tanıştığım yepyeni isimler, başka dizilerden hatırladığım bayanlar oldu filan..Şimdi o serinin yeni versiyonunu yapmak istiyorum..Hazır bir dizi sezonunu daha yeni kapatmışken....değil mi efendim :)


Lily Aldrin/How i met your mother
İlk listemden geriye kalan iki diziden biri H.i.m.y.m. (ey gidi günler eeey)..Muhtemelen iki yıl sonraki listemde de olacak..Şimdiden 2014e kadar anlaşma yapmışlar....Her neyse..Lily'e döneyim..Onun için ilk listede "hep ikinci planda olacak" gibi bir cümle kullanmıştım..Öhm..Yanılmışım..Robin'in sürekli düşüşü, Ted'in eşlerinin artık kabak tadı vermesi, senaristlerin Marshall-Lily çifti ile daha fazla ilgilenmeleri vb. sebepler yüzünden söylediklerimi yemek zorunda kalıyorum.. Lily son sezonda dizinin bir numaralı bağyanı idi..Alyson Hannigan'ın gerçek hayatta anne olması da bayağı yaradı kendisine..Yüzüne renk geldi  :) ..Artık daha şirin, sempatik ve güzel..Lily'ciğime puanım artıyor ve 10 üzerinden 7 veriyorum..,

Robin/H.i.m.y.m
Lily hakkındaki 180 derecelik dönüşümün aksine, onun hakkındaki düşüncelerimde en ufak bir değişiklik yok..Maalesef aynı hızla düşmeye devam ediyor..Nerede o ilk 2 sezondaki Robin, nerede şimdiki ezik Robin? Barney ile biraz toparlar gibi oldu ama ilişkileri erken bitti.. Yazarların gıcığı var herhalde kendisine.. Her türlü hakarete maruz kaldı bu son sezonda.. Bakalım ne zaman silkinip kendine gelecek? Kendisine notum 10 üzerinden 5...Hala neden 5 aldığını merak eden varsa resime bir daha baksın...

Zoey/H.i.m.y.m.
Bir türlü ısınamadım şu Zoey'a..Nerede o eski anne adayları (başta Ashley Williams), nerede bu Zoey? Stella bile daha iyiydi lan..Zaten onyüzbinmilyonuncu anne adayı olmasının verdiği negatif bir elektrik vardı..Bunun üzerine sezon boyunca devam eden sinir, ikiyüzlü, gıcık tavırları ile tüy dikti....Tabii bunlar küçük nedenler..Kendisine ısınamamamın asıl nedeni ise Jennifer Morrison'ın gönlümüze Dr.Cameron olarak kazınması..İnsan Chase reyiz yerine Ted ile beraber olmasını yadırgıyor doğal olarak...Yeni sezonda çok şükür kendisini görmeyeceğiz..Bu gıcık hanım kızcağızımıza notum 10 üzerinden 1 (Cameron olsa notum 8-9... hatta 10du)..

Thirteen - House MD
Gelelim House'a..ve de sezonun sonlarına doğru yeniden aramıza katılan sevgili Törtiin'e...Kendisi kağıt üzerinde dört dörtlük bir kız..Hem akıllı, hem güzel, hem eğlenceli, hem beni sev...öhm...Kısacası hiçbir eksiği yok..Şu dizilerdeki bağyan kıtlığına ilaç gibi geldi..Ama kendisini bir türlü bir numaraya koyamıyorum..Nedenini ben de bilmiyorum..Kendisine notum 10 üzerinden 8..O 2 puanı neden kırdım onu da bilmiyorum :)

Cuddy - House MD
House bu kadında ne buldu anlamıyorum? Kayık surat...Yüzünün boyunun en az 1 metre olduğuna iddiaya girerim..Sesi de bok gibi..Gıcık birşey zaten..Bunu seksi bulanların göz sağlığından şüphe ediyorum...Saçma salak bir neden yüzünden House'u da terk etti tam oldu..Artık kendisine katlanmamız için bir nedenimiz kalmadı..Bundan yaklaşık bir ay önce "dizideki diğer bayanlar yerine şunu çıkarsalar keşke" diye içimden geçirmiştim..Senaristler iç sesimi duymuşlar..Yeni sezonda aramızda olmayacak..Kendisine notum 10 üzerinden 3...


Penny - The Big Bang Theory
Lily ve Robin dışında eski listede yer alan bir diğer bağyan ise Penny'di..Kendisine 10 üz. 5 vermişim!..Hangi akla hizmet böyle bir şey yapmışım, bilmiyorum..Kendimi esefle kınıyorum..Bu listede birincilik telini alan bağyanımız kendisi oluyor..Güzellik desen var, şirinlik desen var, komiklik var, akıl desen...öhm...nazar boncuğu o :) Penny'ciğime notum 10 üzerinden 9...Geçen listedeki hatamın bir özürü olarak resmini büyük paylaşıyorum bu sefer :) Kedi canını ben onun..

Priya - The Big Bang Theory
Aksanından, tipinden, durunuşundan, giyinişinden, herşeyinden nefret ediyorum..Irkçılık gibi gelebilir ama değil..Raj'ı bu kadar çok sevmezdim o zaman..Ama bu cibiliyetsize dizide ilk göründüğü dakikadan beri gıcığım.."En yakın zamanda defolur gider inşallah" dediğim kişilerden biriydi, son bölümde gidiş sinyalleri vermeye başladı..Senaristler son zamanlarda bolca dinlemeye başladı beni :)...Neyse...Bu cibiliyetsiz cüceye puanım 1...O bile çok hatta..

Amy Farrah Fowler - The Big Bang Theory
Ehehehehe...Sadece ismini söylemek için listeye ekledim..Ekikikiki...Değerlendirmeye sokmayacağım tabii ki puhahahahaha :D...


Bu dönem, "ağır toplarım" dediğim 3 dizideki bağyanların notları böyle..Diğer dizilerimden de 1-2 yazılık birşey çıkarabilmeyi umuyorum..Şimdilik bu kadar..Görüşmek üzere efendim (gecikme için özür)...

24 Mayıs 2011 Salı

Sevgili Blogger, Naber? ehehehe


Merhaba efendim..Görüşmeyeli nasılsınız? Beni sorarsanız fena değilim..Bir teslim haftasını daha geride bırakmanın verdiği boşluğa düşme hissi var içimde..Artık sona yaklaştığım için de sevinmiyor değilim..İnşallah bu üniversiteyi ve şehri son görüşüm olacak bu ay (yandaki Lost saatine göre 9 gün kalmış gözüküyor..o saat bu işe yarıyordu bu arada)...Yani...İsteğim o yönde..Geçişim olur olmaz, ihtimalini pek bilemiyorum...

Neyse..Olmayan konuma giriş yapayım..Uzun zamandır pek uğramıyorum buraya..Sanmayın ki internetsiz ya da bilgisayarsız kaldım..Aksine uzun süreler başındaydım bu meretin...Ancak ne zaman bir şeyler karalamak için isteğim oluşsa, bir konuda yazmaya karar versem, elim blogger simgesine gitse, içimden bir ses çok değerli(!) proje vaktimi öldürdüğümü, derhal çizimlerimin başına geçmem gerektiğini söyledi..Peki ben o sesi dinledim mi? Tabii ki hayır..Blogger'ı kapatıp "dur son kez şuraya bakıp, geçiyorum projeye" deyip başka bir şeye daldım..Hatta uzunca yıllardır bilgisayar oyunu oynamayan ben, The Simpsons Hit&Run'ı yeniden bitirmek için günlerce uğraştım (sonuç olarak yine bitiremedim..son mission'da bitirilmeyi bekliyor oyun)...İçimdeki sesi bir kez daha tebrik ediyorum buradan..Blogger'a ayıracağım küçük zaman dilimlerine karışıp, saatler boyu bomboş ekrana bakmama ses etmediği için..İnsan psikolojisi garip bir şey gerçekten..

Bir de "blog kondüsyonu" denilen birşey var tabii..Bilmeyenler için özetlemek gerekirse: yazdıkça yazarsın, yazmadıkça uzaklaşırsın olayı..Hakikaten de öyle..Bu kondüsyonunuz varken en ufak bir şey üzerine bile klavyenin başına geçme isteği oluşurken, olmayınca....olmuyor işte..O düşük çeneniz bir anda kapanıveriyor..Birçok yazı konusunu harcadım şu son bir ayda...Saman alevi gibi bir anda parlayıp, bilgisayarımın başına geçmeden yok oluverdiler....

Sevgili okur...Bu postu da yeniden o kondüsyona sahip olabilmek için karalıyorum..Bir yerden başlamak lazım....Yarın yepisyeni bir şeyler karalamayı düşünüyorum..Ya da bilgisayarımın kıyısına köşesine karalayıp bıraktığım satırlar var (işe bak..oraya karalayınca birşey yok, buraya karalamak zaman kaybı..hıms), onlardan birini derleyip koyarım..Hazır fazla takip edenim de yok..Yeni bir başlangıç olarak düşünmek lazım bunu...Değil mi? Hmm...Sanırım bu kadar...Kendimi şimdi daha iyi hissediyorum...Yeniden görüşebilmek dileği ve sevgilerimle efendim (aaa yeni kalıp oldu bu :) )
Biterken Lady Gaga - Love Game çalıyordu..Nostalji takılıyorum...

22 Nisan 2011 Cuma

#19


"İnsanlar 18'ine kadar büyür, daha sonra yaşlanırlarmış...Bir sene daha yaşlandın, tebrikler" dedi bir arkadaşım..Şaka maka 19 oldum dün..18 ya da 19 sene geride kaldı -tam olarak kaç, bilemiyorum hala-...Doğum günüme yavaş yavaş gıcık olmaya başladım...Yaşlanmaya başladık artık...hehe....Rezalet...(her sene albüm versiyonunu paylaşırdım, bu sefer canlısı olsun...hehe)

1 Nisan 2011 Cuma

Toplasam O Maketleri Burdan Köye Yol Olur...


Şu yukarıda görmüş olduğunuz jetgiller şehrine benzeyen manzara 5 öğrencinin sadece rutin bir haftalarında gerçekleştirmiş oldukları maketler..Eksiği var (hocanın parçaladıkları), fazlası yok! Buna haftada iki tane tasarım/çizim ödevini, afiş tasarımlarını, grup çalışmasını da ekle -diğer dersleri saymıyorum bile-...Al sana Mhp'nin 40ıncı yılı!...Ne güzel değil mi efendim? Üniversitede "yatma" hayallerimin üzerine sifon çekildi şimdiden..Ödevsiz, fazla çalışmasız, rahat rahat sürtebildiğim öss günlerimi özledim ben.....bu işte bir terslik olması lazım???

Ha ayrıca bu görüntü buraya fazla uğrayamamın da sebeplerinden biriymiş...Jetgiller söyledi...Bir de "Miss Li - i can't get you off my mind" mı ne çalıyormuş, ne demekse? :)

23 Mart 2011 Çarşamba

Futbolsuz Bir Futbol Yazısı


Tam olarak kaç sene önce olduğunu hatırlamıyorum..
Galatasaray'ın sahasında bir Galatasaray-Fenerbahçe "derbisi" vardı..
Teknik direktörsüz şampiyon olduğumuz seneydi sanırım..
İki takım sezonun son haftalarına aynı puanla girmişti..Bu maçı kazananın şampiyonluk yolunda önemli bir avantaj elde edeceği söyleniyordu..
Gerçek anlamı ile "galatasaraylı" olduğum son dönemlerdi..
Ve bir kızdan hoşlanıyordum...O fenerbahçeliydi(hayatım boyunca hoşlandığım çoğu kişi gibi)..Nedense hep fenerbahçelilerden hoşlanıyordum..tesadüf...
Neyse..Fazla uzatmayayım..
O gün, güne yakışacak gariplikte bir golle galip geldik..Shabani Nonda bir derbide gördüğüm -Azuth'un deyimi ile- en "sikko" golü atmıştı..Derbide akılda kalan başka bir şey de olmadı zaten..(Ha, bir de Şabani Nonda ve "otuz santim" olayı vardı, o ayrı)
Herneyse..
Maçtan sonra bir mesaj aldım..
Hoşlandığım kız benden hoşlandığını söylüyordu...
Hayatımda tarif edemediğim ender anlardan birisi o an...
...
Herşey çok güzel gibi görünüyordu..
O sezon galatasaray -tahmin edildiği gibi- kalan maçlarını kazanıp şampiyon oldu..Bir sonraki sezona da iyi bir galibiyet serisi ile başladı yanılmıyorsam..
Ama biz mağlup olduk..
"Şampiyonluğumuz" fazla uzun sürmedi..
O günden sonra taraftarlığım da kademe kademe azaldı..
Artık, sadece futbol muhabbetlerinde dışarıda kalmayayım diye "galatasaraylıyım" diyorum..

***

Geçtiğimiz cuma günü yine galatasarayın sahasında bir galatasaray fenerbahçe maçı vardı..
Aradan yıllar geçti..
İlk maçtan pek fazla oyuncu kaldığını sanmıyorum..
Bir sürü teknik direktör geldi-gitti..Yönetim değişti..Özhan Canaydın (ve galatasaraylılık) öldü...Stad bile değişti...
Shabani Nonda'ya ne oldu bilmiyorum..Arada 30 santim tezahüratı aklıma gelir..
Uzatmayayım...
Bu sefer fenerbahçe galip geldi..Başka bir takımla şampiyonluk için çekişiyorlar..
Artık adımız anılmıyor o çekişmenin içinde..
Galatasaray yıllardır şampiyonluktan uzak...
Bizim birbirimizden uzak olduğumuz gibi...

Not:Dns ayarım yapılı olmasına rağmen blogger'a erişmekte hala sorun yaşıyorum..Canı istediğinde girip, canı istemediğinde giremiyorum...Yok mudur acaba bunun kalıcı bir çaresi?...Yardım pliiz :) Biterken Gorillaz - On Melancholy Hill çalıyordu

17 Mart 2011 Perşembe

Yeni bir aşk, yeni bir iş, yine gülecek bir neden lazım....


Geçen gün Gayyor'dan bir mail aldım..Daha doğrusu O 20 gün önce göndermiş, yeni haberim oldu..Çok sevindim..İnsanın yıllardır takip ettiği birinden uzun zaman sonra mail alması güzel bir duygu..Kendisine buradan bir kere daha teşekkür ediyorum (onun değimi ile "yüreğine sağlık gayyor" :) )..
Neyse..Kendisi mailinde eski evcilpanda'yı, onun vurdumduymaz hallerini özlediğini söylemiş (kesinlikle, ben de özledim)..Eski neşeli halime dönmemi- iyi olmamı istemiş..Hatta bunun için bir de öneride bulunmuş: yeni bir aşk...Yeni bir aşkın bana iyi geleceğini söylemiş....Mailde daha bir sürü güzel şeyden bahsetmiş gayyor (her zaman olduğu gibi)...Ama  geri kalanı benimle gayyor arasında kalsın :)..
Ben şu "yeni aşk" kısmına gelmek istedim..Yazıyı yazış amacım da bu zaten..Evet..Aşk dünyanın en güzel duygusu..İnsanı birden "iyileştirebiliyor"..Ama çevrende aşık olunabilecek kimse olmayınca aşık olamıyorsun..Hmm...Saçma bir cümle oldu ama yanlış değil...Bu yüzden bir liste yapmaya karar verdim..Bu istediğim kriterleri yerine getiren varsa gelsin, aşık olmaya hazırım...Buyrun o liste:

-@-Bir kere ruh ikizim olsun gibi bir şartım yok artık..Olmasa da olur..Bugüne kadar aradığım en önemli özellik o oldu da ne oldu? Geçmiş ilişkilerim ortada..Aşk daha küçük ayrıntıların içindeymiş meğersem...
-@-Ama ortak bir dizi zevkimiz olsun...House MD'yi, Futurama'yı, Dexter'ı, Sheldon Cooper'ı, Conan O'brien'ı, The Simpsons'ı severek takip etsin mesela..Lost, Kyle Xy, Scrubs efsanleri arasında olsun...Aklıma ilk gelenler bunlar..
-@-Kapı çaldığında sorulan "kim o" sorusuna "sence?" diye cevap versin..Bu dünyada bu soruyu böyle cevaplayan tek manyak ben olmadığımı bileyim..
-@-Kar sevsin...Basılmamış kara basmaktan kaçınsın..Kar, kar topu, kardan adam, kar yağışı izlemek vb. gibi terimleri her duyduğunda mutlu olsun..
-@-Yetenekli olduğu tek spor yürümek olsun..Beraber spor yapma gibi bir hataya düştüğümüzde sadece ben rezil olmayayım, birlikte rezil olalım :)
-@-Beyaz kedi hastası olsun...
-@-Mümkünse facebook hesabı olmasın..Orada kendini "ispatlayabilmek" için türlü şebeklikler yapmasın..Her gittiği yerde "feyse(!) eklemek için" fotoğraf çektirmeye çalışmasın..
-@-Keman çalabilirse çok iyi olur...Belki ben de öğrenirim..
-@-Çocukluk kahramanı Harry Potter olsun...En az onyüzbin kere büyücü olduğunu hayal etsin...
-@-Tercihen Trabzonlu olmasın..Hatta Karadeniz bölgesinden olmasın..Mimarlık öğrencisi hiç olmasın...Son zamanlarda böyle bir fobi oluştu bende...
-@-Uykusuz'da Fırat'ı her görüşünde içinden "götüme bokuma" demek geçsin..
-@-Aynı şekilde siyah tenli bir insan gördüğünde "zenciiiiii" diye bağırıp gülmeyi isteyebilir..Ya da istemeyebilir..Irkçı gibi geldi şimdi...
-@-Bardakta mısıra bayılsın..Bizim için en büyük hediye koca bir bardakta mısır olsun..
-@-Tiyatro aşığı olsun..
-@-Filmlerde esas oğlan-esas kız yerine "kötü adamı" tutsun...
-@-Hayalperest olsun...Sürekli saçma salak hayaller kuralım..Asla "ııı-ıh imkansız bu/saçma" demesin...

Evet...Bu küçücük-miniminnacık ayrıntılara sahip olan birileri varsa haber versin, hemen aşık olurum ben..Şimdilik "kim kaybetmiş, ben bulayım?" demekle avunuyorum :)...En kısa zamanda herkesin "aşk"ı bulabilmesi dileği ile...kendinize iyi bakın :) :)

13 Mart 2011 Pazar

Madde Bağımlısı

*Nihayet bilgisayarıma kavuştum!...Uzunca sayılabilecek bir süre boyunca -yaklaşık bir ay- bloggerdan haberim olmadı tabii..Ne kadar çok şey yazışınız, oku oku bitmedi..Biraz az yazın lan :)...Bu arada Gayyor'dan bir mail almışım..Hayvan gibi mutlu oldum..Kendisine buradan teşekkürlerimi iletiyorum...Aslında mailden burada bahsetmek istemiyorum, ayrı bir yazı konusu olacak o (inşallah maşşallah)...

*Sevgili sansürcü yokluğumu fırsat bilip blogger'ı yine kapatmış(!)...Önceki kapanmada o kadar çok şey söylendi ki...başka ne söylenebilir bilmiyorum..Hem artık blog yazılarına dava açmak gibi bir moda var, nerede duracağını bilemiyor insan..Keşke bunun bir cihazı olsa...Blogumu kapattıracak kadar küfretsem, ondan sonra cihaz yazmama izin vermese..Maksat blogum yok yere kapanmasın...Teşekkürler Dijitürk, teşekkürler bilmem ne mahkemesi, teşekkürler bilmem ne nolu karar...

*Dün 6 bölüm Spartacüs, 2 bölüm House MD, 1 bölüm H.i.m.y.m. izledim...Ondan önceki gün bir sezon Scrubs devirmiştim..Sonra aklıma "bu diziler birleştirsem nasıl olur?" diye bir fikir geldi..Gladyatörler arasında House ile Cox en iyi doktor olabilmek için kapışır, bu sırada Ted JD ile tanışıp yeni bir ilişkiye yelken açar, of off..Hatta Barney Batiatus'un karısını tavlıyor filan....güzel dizi olurdu bence...

*Scrubs'a ayrı bir parantez açmak istiyorum bir de..Sen git 8. sezondaki o güzelim finalin üstüne hırsına yenik düş/yeni sezon yap..İçinde Carla olmasın, Janitor olmasın, JD'nin hayalleri olmasın, JD bir olsun olmasın, diğer ana karakterler 5-10 saniye gözüküp gitsin..O da 13 (vasat) bölüm yayınlanınca iptal edilsin- doğru düzgün final yapamadan yine bit....rezalet..

*Bazı siteler bu 13 bölümlük uzatmayı spin-off sayıyormuş zaten (Scrubs: Med School)..Öyle sayılmalı bence de..Scrubs 8. sezonunun sonunda harika bir sonla bitti zatenühühü...Yine duygulandım bir an..

*Ayrıca okul konusunda da bir karar verdim ayrıca bu uzun görüşemememiz sırasında..Sene sonunda 5 yatay geçiş başvuru hakkımın 5ini de kullanmayı düşünüyorum..Neresi olursa artık..Keşke karadeniz fıkralarının sadece fıkra olmadıklarını hiç öğrenmeseydim...

*Akçaabat'ta köftecinin birinde adını bilmediğim bir tatlıya aşık oldum...sadece kayıtlara geçsin diye söylüyorum...

*"Bilgisayarım gelince kesin yazacağım" dediğim birçok şey oldu geçen bir ayda..Şimdi bilgisyarım var ama o "kesin yazacağım" dediğim şeyleri unuttum..Sanırım bir not defteri almam gerek..Hmm..bunu da not edeyim..

*Söyleyeceğim başka bir şey yok..Ama bu madde olayının bağımlısı oldum, duramıyorum..

*Biterken birşey çalmıyordu...Kendinize iyi bakın :)

16 Şubat 2011 Çarşamba

16 Şubat Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun...


Sevgililer günü pek umurumda değildi bu sene..Sadece adettendir diye bir kaç satır karalayacaktım..Ancak bilgisayarım hala yok..Başkasının bilgisayarından da bunu yapmaya üşendim..Bu gün keyfim yerinde..İnsanoğlunun sevgisinin 1 gün ile sınırlı olmadığı bahanesine sığınarak 2 gün ertemeli sevgililer gününüzü kutluyorum..Bakarızsınız uzun yıllar sonra bu gün benim sayemde özel bir gün olur..Mesela "gerçek sevgililer günü"...Mantıklı aslında..Ya da değil..Bilemiyorum..En son ne zaman bir sevgililer gününü kutladığımı hatırlamıyorum zaten..O kadar uzun zaman oldu..Bu sene ise tamamen soyutladım kendimi...Pişmanlık, kızgınlık, kıskançlık, özlem....Hiçbir duygum yok..Hepinizin gerçek sevgililer günün kutlarım...Öptüm

10 Şubat 2011 Perşembe

Adım N.e.s...Ve ben bir internet bağımlısıyım!


6 gündür bilgisayarım bozuk..Bu satırları arkadaşımın bilgisayarından yazıyorum..Onun bilgisayarını kullandığım 2 parça halindeki yaklaşık 2 saati saymazsak internetten uzağım (bu yüzden burayla ilgilenemiyorum..yoksa -bildiğiniz gibi- günde en az 2-3 post yayınlardım...eheh)..Bu uzaklık sırasında kendim hakkımda önemli birşey öğrendim: BEN BİR BAĞIMLIYIM!

Tamam..Bilgisayarımın hayatımda önemli bir yeri olduğunu biliyordum..Hatta son 3-4 aydır bu önem biraz daha artmıştı..Ama hangimiz için bilgisayarı önemli deği ki? Ayrıca çeşitli nedenlerden dolayı ayrı kaldığımızda kendime yeni uğraşlar edinebiliyorum..Bağımlı değilim yani, di mi? Nah değilim...Bal gibi de bağımlıyım..Bunu emektar bilgisayarımı teknik servise götürürken aklımda Otogargara'daki "umutlar şehri"nin çalması ile anladım..Oyunda, Demet Akbağ ölen kocasından ayrılırken söylüyordu şarkıyı..Hikayeyi kendi hayatımla eşleştirdiğimde ortay bir hayli sapık bir ilişki çıkıyor maalesef..Ama n'apiim? Bağımlılığı kabul etmekten başka yapacak birşey yok...

Neyse..Uzatmayayım..Yaklaşık bir 10 gün daha bilgisayarım olmayacak..Küçük bir "Bahçeli Hesabı" yaparsak 240 saat/1440 dakika...Bu süre içinde kendinize iyi bakın sevgili internet bağımlıları...ühühühü

Not: Bu yazıyı yazarken bozulup, 2. kez yazmama sebep olan arkaaşımın bilgisayarına buradan sevgilerimi iletiyorum...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Bir Soru Cümlesi: Who Am I?


-Başlığın iddialı gibi gözükmesi seni kandırmasın sevgili okur..Hayatın anlamını verecek filan değilim..Bol aforizmalı-kelime oyunlu "melankolik cümleler" bekleme..Kendimden bahsetmeyi de pek beceremem zaten..Sadece, burayı paylaştığımız için sana kendimi tanıtmak zorunda gibi hissettim; o kadar...

-Nereden başlasaam...Öncelikle söyleyeyim, dünyanın en yeteneksiz insanıyım..Hiçbirşeyi tam olarak beceremem..O kadar düşünmeme rağmen azıcık yeteneğimin olduğu bir konu bulamadım..Islık bile çalamıyorum...Buna rağmen her boka atlarım..Teoride birçok şey yapıp, pratikte hiçbirşey yapamamak çok acı :(

-Evcil hayvanım yok..Ancak Gregory isimli bir top besliyorum (stres topu cinsi)..Ben düşünürken kendini duvarlara atıp sonra avucuma dönmeyi çok seviyor kerata..Arada bir yıkamak dışında hiçbir zahmeti yok..Ayrıca kedi beslemek gibi uzatmalı bir hayalim var (ismi de hazır: kede)...

-Aslında kendimi uzman olarak gördüğüm bir konu var: mutsuzluk...Çok orjinal mutsuzluk nedenleri üretebilirim (mesela şu ve şu)...Herşeyin istediğim gibi -bazen daha iyisi- olduğu bir ortamda bile zorlanmadan üzülecek yeni nedenler bulabiliyorum (neredeyse tüm insanlar gibi..eheh)..Gerçekleşen hayallerim asla hayallerimdeki gibi olmaz...İnsanoğlunun bu huyuna sokayım!..

-Bugüne kadar ruh ikizi olduğumu iddia eden 1238752 insan oldu..Ben ise sadece 2 ikizimle tanıştım..Birine de deli gibi aşık oldum..Uzun zamandır kendisi ile konuşmuyorum........Sanırım kendimden nefret ediyorum

-Eski beni severdim aslında..O kendi küçük dünyasında yaşayan, neşeli, bolca hayal kuran, saf, okumayı-yazmaya çalışmayı seven, kendi çapında "asi", "geek" çocuk hoştu..Şu an karşıma çıksa asla bırakmam..Onun için gay bile olabilirim hatta..Yeni benle anlaştığım ise söylenemez...(Eskiden sadece kitapçılarını gezdiğim-banklarında oturup insanları incelediğim bir sokakta, gözüme ilk olarak cafelerin çarpması hiç hoş değil tabii)

-Üniversitemden ve yaşadığım şehirden nefret ediyorum..Elimden gelse tüm Karadeniz'i havaya uçururum..Dışarıda bu nefretim belli olmasın diye güne şunu dinleyerek başlarım (dikkat +35, dinlerken gizli özne yerine k.t.ü. konulmalıdır)..Mutlu görüntümü buna borçluyum...Hitler'in hislerini çok iyi anlayabiiyorum...

-Nedense beğendiğim şarkıların hep benim için yazılmış olduğunu zannediyorum..Birbirine tamamen zıt iki şarkı da beni ifade edebiliyor bazen..Özellikle Mor ve Ötesi, Pink ve Regina Spektor'a tüm şarkılarında beni anlattıkları için teşekkür ediyorum..

-Kyle Xy hastasıyım (ha unutmadan: bu blog sınırları içinde kyle xy'ı eleştirmek tehlikeli ve yasaktır)..Yapımcısı bile benim kadar sevmemiştir Kyle'ı, eminim..İptal kararı yüzünden hala abc dizilerini izlemiyorum (abc'nin de çok umrunda)..Arada kendilerine küfrederim twitter aracılığıyla.."Jessi mi Amanda mı?" deseler "kesinlikle Amanda" derim..Gerçek hayatta da kendi Amanda'mızı bekliyoruz bir bakıma..

-Buraya sığmayacak kadar fazla garip huyum-takımtım-özelliğim var..Ancak yazıyı uzatmak da istemiyorum..Biterken Pixies - Where is my mind çalıyordu (bak...beni anlatan bir şarkı daha)...Yine görüşebilmek dileği ile, kendinize iyi bakın efendim...

31 Ocak 2011 Pazartesi

Aşkın A'sı ile Aveanın A'sı Aynı A mı Acaba?


Dün akşam canım çok sıkıldı..Haliyle birşeyler yapmalıydım..Ancak yapacağım herhangi bir "şey" için ya otobüse binecek ya da ebemin hörekesi kadar yol yürüyecektim..Ve o gün, iki ihtimal için de fazlasıyla tembeldim..Bulunduğum bölgede şansımı denemeliydim..Mesela, yurt içinde "belirli zaman aralığında belirli tuş kombinasyonlarına yeterli miktarda basmaca ve bu alışkanlığı daha iyi uyguladığı için sevinmece" oyunu -bilinen adı ile pes- oynayabilirdim..Hayır..Bu ihtimali de kabul etmedi -yine aynı- can bey..Daha farklı birşeyler olmalıydı...Ve en sonunda markete gitmeye karar verdim..Evet..Normal bir insan ihtiyaçlarını karşılamak için markete giderken, ben bunun yanında, can sıkıntısından bu eylemi gerçekleştirebiliyordum..Tercihim hem yakınlarda bir tane olması, hem de go-kart pistlerini andıran eğlenceli dizaynı nedeniyle Bim oldu (nedense bütün bimlerin dizaynı aynı)...

Hava serindi..Herhangi bir hava olayı (kar-yağmur vs.) yoktu..Hiçbir zaman da olmuyordu zaten.."Bir de coğrafya dersinde bu bölgeye '4 mevsim yağışlı' derlerdi, piiii" diye düşündüm..Ürünleri incelemeye başladım.."Hmm..Tost ekmeği almalıyım aslında..Oha bu ne biçim cips, paketinde meymenet yok..Yeşil zeytinin kutusu yine değişmiş..Bu gece çiğköfte mi yesem? Eve gidince anneme rus salatası yaptırayım..Erik ne zaman çıkardı lan? Bu trabzonlular normal gramajlı ekmeğe neden 'ikili ekmek' diyorlar? Fiyatı da 1 lira hmınıshmı"..vs....Tam bu düşünceler arasında peynir fiyatlarını karşılaştırımaya başlamıştım ki yanımdan geçen iki "kanki" ile "normal dünya"ya dönüş yaptım..Birbirinin kopyası tarzlarından -özellikle arkası özenle havaya dikilmiş saçları- anladığım kadarıyla bunlar halk arasında "apaçi" olarak adlandırılan türdü..Konuşmalarını duymak istemesem de kendime engel olamadım..Çünkü bağırarak konuşuyorlardı:

-.......kanki daha iyisini mi bulucan? Heeeee?....... hem avealı..........

İstemsizce gülümsedim..İlişkiler konusunda önemli bir etkenin de cep telefonu operatörü olduğunu yeni öğreniyordum..Kendimi desti izdivaç programında "38 yaşındayım, 3 evim ve arabam var, mimarım, ayrıca vodafoneluyum, 5000 sms yüklerim her ay" diye tanıtırken hayal ettim..Gülümsemem arttı..Kankilerden konuşanı bunu farketti ve gözlerini devirerek "nooğluyo" bakışı attı..Rahatsız olmuşlardı(!)..Peynirlerime geri döndüm..Konuşmanın volümü azaldı...Kısa bir süre de sucukları inceledim...Sıkıntım geçmişti...İki teneke ice-tea aldım ve çıkışa yöneldim..Kankiler benden önce çıkıp kayıplara karışmıştı..Torbadaki ice-tea'lerden birini çıkarıp, -hiç huyum olmamasına rağmen- yolda açtım...Gözümde bir kızın sevgilisini "sen turkcell'lisin, ben vodafone'lu...ayrı dünyaların insanlarıyız....ayrılmalıyız" diye terk ettiği bir sahne belirdi..Salakçaydı..."Bu konu hakkında biraz düşünsem güzel şeyler çıkar aslında" diye iç geçirdim...Yurda girdim..Salonda 4-5 kişi laptoplarının başında oturuyordu (zaten yurtta taş çatlasa 15 kişi kalıyordu)..Altıncı senesini okuyan, benden 8 yaş büyük abinin yanına oturdum..Prototype oynuyordu.."Ne zaman bitecek bu oyun abi" dedim..."İstesem bitiririm" dedi...İkinci ice-tea'yi açıp onu izlemeye başladım...Saat daha 4.30du ve hava tamamen kararmıştı (hmınıshmı)...Operatörlerin aşk üzerindeki etkilerini bir daha hiç düşünmedim...
(güzel şeyler çıkar aslında...)

26 Ocak 2011 Çarşamba

Hiç Sorulmayan Sorular


Yeni blog hayırlı olsun...Kendinizin mi, kira mı?
Blogger’dan 3469 seneliğine kiraladım..O zamanda internet diye bir şey olursa sözleşmemi tek taraflı uzatabilirmişim ayrıca.

Blogun ismi neden "Küp Şeker"? Ne anlama geliyor?
Özel bir anlamı yok..Burayı açmaya karar verdiğimde yeni bir isim bulamadım..O sırada gözüme şeker kutusu takıldı.."Küp şeker oluversin bari" dedim....Çok tırt olduysa başka anlamlar da uydurabilirim.

Merak ettim, uydur bakalım.
Hmm..Benim bir arkadaşım vardı…Ben ona hep "şeker" diye hitap ederdim (ki bu doğru, hâlâ telefonumda "şeker" diye kayıtlı)...Bu arkadaşımız birazcık kilolu ve birazcık kısaydı (ben değil arkadaşlarım öyle söylüyor)..---dikkat sallama içerir--- O’nu da küp kelimesi ile ifade ettim..Blogger bana hep onu anımsattığı için blogumun ismi küp şeker olsun istedim...---dikkat sallama içerir---

Peki blog adresinin sonundaki "ki" ne oluyor?
O blogger’ın eşşekliği...kupseker’i kabul etmedi...

Küp Şeker’de (ismi hemen sahiplendim) neler bekliyor bizi?
Valla onu ben de bilmiyorum..Bir sonraki cümlemden bile emin değilim..Ama kafamda çok değişik düşünceler var(dı)..Az biraz hatırlayım, çok enteresan şeyler olucak..söz...Şimdilik -bana bile- sürpriz..

Neden bu kadar yavaş güncelleniyor bu blog? Başında böyleyse oohooo...
Ben boş zamanlarımda bir içmimarlık öğrencisiyim..Ve inanılmaz derecede boş zamanım var..Proje-teslim-final filan derken zorlanıyorum tabii (daha birinci sınıf)..Yaz tatilinde yazma hızımın artacağını umut ediyorum..

E.Panda kapanırken iki yazar daha vardı..Yasemin abla’nın hala blogger’da olduğunu biliyorum – ve tabii ki severek takip ediyorum-...Bir de Nixe nickli bir hanım kızımız vardı? Sahi o ne yapıyor?
Kendisi şu an üniversite sınavlarına hazırlanmakta...Yanıma gelmesi için dua ediyorum (ama onun bundan haberi yok :( ...

Merhaba ben blogunuza “insan ve hayvan çiftleşmesi” arayarak geldim...Yok mu?
Var..Şöyle buyur istersen (dedeler değil)

Sana nereden ulaşabiliyoruz? Uzun süre yokluğunda merak etmeyelim?
Her zaman ki gibi nes01@ymail.com var..Sonra twitter hesabımız var..Sağda bir yerlerde, daha fazla güncellenebiliyo orası...

Ashley Williams ile gizli(!) ilişkiniz nasıl gidiyor?
Eskisi gibi olmasa da devam ediyor..Geçen gün "yiğidim, ilişkimizi basına açıklayayım mı?" diye sordu..”Yakında açıklarız” dedim, 25 sene sonra açıklarız herhalde...

Böyle kendi kendine soru sorup-cevaplaman pek sağlıklı gelmedi bana...Öyle mi acaba?
Ay ♥ Melih Gökçek :(

"Yeni bir başlangıç adına"...Çok tanıdık gibi...
Zoitsa isimli eski bir bloggerdan alıntı...İlk duyduğumda çok hoşuma gitmişti..Ondan sonra da bol bol kullandım...Burası da yeni bir başlangıç, eskiye dönüş...En anlamlı tanım oluverdi birden...

Senin yazı sonlarında kullandığın salakça bir kalıp vardı..Neydi o?
Biterken Pink – Raise Your Glass çalıyordu, kendinize iyi bakın efendim :)

23 Ocak 2011 Pazar

500 Days of Summer


Müjdemi isterim, nur topu gibi bir blogumuz daha oldu..Aslında buranın içinde bir seriydi bu..Öyle başlamıştı...Ama post kalabalığı olsun istemedim..O da ayrı bloga çıktı..İlk spin-off, buyrun :)

19 Ocak 2011 Çarşamba

Mini Öykü: "İntikam Soğuk Yenen Bir Yemektir..."


Soğuk bir kış günüydü..O gün öğleden sonra yağmaya başlayan kar, şubat ayına yakışır bir görüntü oluşturmuştu..Gün boyu şiddetle esen rüzgar şimdilik dinmişti..Yeni kar taneleri sakin bir şekilde yerdeki beyaz tabakaya karışıyordu.."Bu olay hiç yaşanmasaydı böyle bir hava beni kesinlikle mutlu ederdi" diye düşündü..Endişeliydi..O'nun bugün harekete geçeceğini biliyordu..Ne yazık ki elinden beklemekten başka birşey gelmiyordu...

İş yerinde sürekli O'nu bekledi..Kapının her açılışıyla birlikte irkiliyordu...Sigara molalarında bile tetikteydi..Gün boyu hiçbir şeye tam olarak dikkatini veremedi..Sürekli kafasında onun sesi çınlıyordu: "intikamımı alacağım"...İntikamı çok büyük olacakmış gibi hissediyordu..Bekleyiş büyük bir ızdıraba dönüşmüştü...Gün bitimine yaklaşık 10 dakika kala, patronundan izin alarak erken çıktı..O'nun, çıkışı beklediğine dair bir his vardı içinde...Bir şekilde "tehlikeyi" atlatmalıydı...Ofisten çıkmadan önce etrafı kolaçan etti..Ortalarda gözükmüyordu..Hızlı adımlarla kapıya yöneldi..Dikkatli bir şekilde merdivenlerden indi...Binanın giriş holündeydi artık...Etrafı kalabalıktı..İnsanlar olan bitenden habersiz kendi dünyalarında koşturuyorlardı..Bir an için rahatladı.."Bu kadar kişinin içinde saldıracak değil herhalde" diye düşündü..Yine hızlı adımlarla çıkışa yöneldi..

Dışarı çıktığında soğuk hava onu karşıladı..Derin bir nefes aldı..Soğuk hava burun deliklerinden içine doldu..Bir an için iyi geldi bu ona..Arabasının olduğu yöne doğru sessiz adımlarla hareketlendi..Etrafını büyük bir dikkatle izliyor, her ihtimale karşı saklanarak ilerliyordu..Park yeri görüş alanına girdiğinde beyaz bir arabanın arkasına gizlendi..Buralarda bir yerde kendisini bekliyor olabilirdi..Birkaç dakika etrafı izleyecekti..O sırada da kendini korumak için biraz "hazırlık" yapacaktı..Yakalansa bile mücadele etmeden bırakmayacaktı..Buna kararlıydı...Biraz zaman geçti..Korktuğu başına gelmemişti -ortalarda görünmüyordu-.."Cephanesini" son bir kez kontrol etti..İş yerinden insanlar yavaş yavaş çıkmaya başlamışlardı..Yakalanmamak için arabasına doğru yöneldi..Kurtulmuştu sanırım (ya da öyle sanıyordu)...

Yolculuk son derece rahattı..O'ndan hiç iz yoktu..Radyoda çalan ikinci sınıf pop şarkılarını görmezden gelirsek keyifli bir yolculuk yaptığı bile söylenebilirdi..Arabasını park etti ve vakit kaybetmeden evine çıktı..Tek istediği üstündeki bu rahatsız giysilerden kurtulup, battaniye ve sıcak çikolata eşliğinde internetten indirdiği dizilerini izlemekti..Özenle kravatını ve ceketini çıkardı..Gömleğini de çıkarmaya başlamıştı ki kapı çaldı..Bir anlık dalgınlıkla direk kapıyı açtı..Ve işte...Beklenen son buydu...O karşısındaydı...Gün boyu iş yerinde saklanmıştı ama evinde yakalanmıştı işte...Daha ağzını açamadan, O harekete geçmişti..İntikam soğuk yenen bir yemekti:
-Ekikikiki dün intikamımı alacağımı söylemiştim sana!
-Allah belanı versin Serkan...Ben senin suratına mı attım kar topunu? Kulağımın içine de girdi..Hay senin......

Ehehehe...Rectoa'nın uydurduğu bir türdü bu..Gizemli başlayan hikayelere tırt sonlar ...Ara sıra ben de yazmaya çalışırdım..Nedense yeniden yazmak için inanılmaz bir istek duydum...Uzun zamandır yazmamanın verdiği bir zorluk olsa da sonunu getirebildiğim için mutluyum..Tırt hikayeleri seviyorum :)
Biterken Cibelle - Green Grass çalıyordu..Yeniden görüşebilmek dileği ile, kendinize iyi bakın efendim :)

17 Ocak 2011 Pazartesi

---Buraya Bir Yazı Gelecek---

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya, 
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi 
Ciddiyetle yapardım. 
...
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu. 
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten. 
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın. 
Eğer yeniden başlayabilseydim, 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. 
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. 
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır, 
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer. 
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum... 
ÖLÜYORUM... 
       Jorge Luis BORGES

  Başlangıçları hiçbir zaman becerememişimdir..Ne yaparsam yapayım hep bir şeylerin eksik kaldığını düşünür, boş yere kendimi paralarım...Çünkü başlangıçlar mükemmel olmalı bana göre...Şimdi, -yine- yeni bir bloga başlarken "ilk post" stresi yaşamak istemiyorum...Ama ilk post olmayınca -teknik olarak- diğer postlar da oluşamıyor maalesef...Bu yüzden böyle bir saçmalığa imza atıyorum..Önce "birazcık" başka yazılar yayınlayayım; sonra döner buraya sakin sakin birşeyler karalarım..belki.....Belki de hiçbirşey karalamam..İlk postun bu özür şeysi olduğunu ileri sürerim (bir açıdan da doğru aslında :)...

  Hayır..Üşengeç filan değilim...O kadar çok şey karaladım ki şu (neredeyse) kimsenin okumadığı "blogun ilk postu"na...Sanırım söyleyeceğim tüm sözleri daha önceki denemelerimde tükettim...Tekrara düşmek de istemem..Yeni söylemler bulmak da gelmiyor içimden...Sonuçta bu yazı -muhtemelen- kendi kendime konuştuğum bir yazı olarak kalacak ve kendim için kendimi strese sokmak istemem...Onun yerine yine kendi kendime okuyacağım (ve eğleneceğim) başka şeyler yazmayı tercih ederim...Hmmm...Yeterli sanırım...

P.s: Kimse okumayacak diye ilk postta küçük bir şiir paylaşma geleneğimi çiğneyecek değilim...O bana ilk göz ağrım Evcil Panda'dan yadigar!