16 Şubat 2011 Çarşamba

16 Şubat Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun...


Sevgililer günü pek umurumda değildi bu sene..Sadece adettendir diye bir kaç satır karalayacaktım..Ancak bilgisayarım hala yok..Başkasının bilgisayarından da bunu yapmaya üşendim..Bu gün keyfim yerinde..İnsanoğlunun sevgisinin 1 gün ile sınırlı olmadığı bahanesine sığınarak 2 gün ertemeli sevgililer gününüzü kutluyorum..Bakarızsınız uzun yıllar sonra bu gün benim sayemde özel bir gün olur..Mesela "gerçek sevgililer günü"...Mantıklı aslında..Ya da değil..Bilemiyorum..En son ne zaman bir sevgililer gününü kutladığımı hatırlamıyorum zaten..O kadar uzun zaman oldu..Bu sene ise tamamen soyutladım kendimi...Pişmanlık, kızgınlık, kıskançlık, özlem....Hiçbir duygum yok..Hepinizin gerçek sevgililer günün kutlarım...Öptüm

10 Şubat 2011 Perşembe

Adım N.e.s...Ve ben bir internet bağımlısıyım!


6 gündür bilgisayarım bozuk..Bu satırları arkadaşımın bilgisayarından yazıyorum..Onun bilgisayarını kullandığım 2 parça halindeki yaklaşık 2 saati saymazsak internetten uzağım (bu yüzden burayla ilgilenemiyorum..yoksa -bildiğiniz gibi- günde en az 2-3 post yayınlardım...eheh)..Bu uzaklık sırasında kendim hakkımda önemli birşey öğrendim: BEN BİR BAĞIMLIYIM!

Tamam..Bilgisayarımın hayatımda önemli bir yeri olduğunu biliyordum..Hatta son 3-4 aydır bu önem biraz daha artmıştı..Ama hangimiz için bilgisayarı önemli deği ki? Ayrıca çeşitli nedenlerden dolayı ayrı kaldığımızda kendime yeni uğraşlar edinebiliyorum..Bağımlı değilim yani, di mi? Nah değilim...Bal gibi de bağımlıyım..Bunu emektar bilgisayarımı teknik servise götürürken aklımda Otogargara'daki "umutlar şehri"nin çalması ile anladım..Oyunda, Demet Akbağ ölen kocasından ayrılırken söylüyordu şarkıyı..Hikayeyi kendi hayatımla eşleştirdiğimde ortay bir hayli sapık bir ilişki çıkıyor maalesef..Ama n'apiim? Bağımlılığı kabul etmekten başka yapacak birşey yok...

Neyse..Uzatmayayım..Yaklaşık bir 10 gün daha bilgisayarım olmayacak..Küçük bir "Bahçeli Hesabı" yaparsak 240 saat/1440 dakika...Bu süre içinde kendinize iyi bakın sevgili internet bağımlıları...ühühühü

Not: Bu yazıyı yazarken bozulup, 2. kez yazmama sebep olan arkaaşımın bilgisayarına buradan sevgilerimi iletiyorum...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Bir Soru Cümlesi: Who Am I?


-Başlığın iddialı gibi gözükmesi seni kandırmasın sevgili okur..Hayatın anlamını verecek filan değilim..Bol aforizmalı-kelime oyunlu "melankolik cümleler" bekleme..Kendimden bahsetmeyi de pek beceremem zaten..Sadece, burayı paylaştığımız için sana kendimi tanıtmak zorunda gibi hissettim; o kadar...

-Nereden başlasaam...Öncelikle söyleyeyim, dünyanın en yeteneksiz insanıyım..Hiçbirşeyi tam olarak beceremem..O kadar düşünmeme rağmen azıcık yeteneğimin olduğu bir konu bulamadım..Islık bile çalamıyorum...Buna rağmen her boka atlarım..Teoride birçok şey yapıp, pratikte hiçbirşey yapamamak çok acı :(

-Evcil hayvanım yok..Ancak Gregory isimli bir top besliyorum (stres topu cinsi)..Ben düşünürken kendini duvarlara atıp sonra avucuma dönmeyi çok seviyor kerata..Arada bir yıkamak dışında hiçbir zahmeti yok..Ayrıca kedi beslemek gibi uzatmalı bir hayalim var (ismi de hazır: kede)...

-Aslında kendimi uzman olarak gördüğüm bir konu var: mutsuzluk...Çok orjinal mutsuzluk nedenleri üretebilirim (mesela şu ve şu)...Herşeyin istediğim gibi -bazen daha iyisi- olduğu bir ortamda bile zorlanmadan üzülecek yeni nedenler bulabiliyorum (neredeyse tüm insanlar gibi..eheh)..Gerçekleşen hayallerim asla hayallerimdeki gibi olmaz...İnsanoğlunun bu huyuna sokayım!..

-Bugüne kadar ruh ikizi olduğumu iddia eden 1238752 insan oldu..Ben ise sadece 2 ikizimle tanıştım..Birine de deli gibi aşık oldum..Uzun zamandır kendisi ile konuşmuyorum........Sanırım kendimden nefret ediyorum

-Eski beni severdim aslında..O kendi küçük dünyasında yaşayan, neşeli, bolca hayal kuran, saf, okumayı-yazmaya çalışmayı seven, kendi çapında "asi", "geek" çocuk hoştu..Şu an karşıma çıksa asla bırakmam..Onun için gay bile olabilirim hatta..Yeni benle anlaştığım ise söylenemez...(Eskiden sadece kitapçılarını gezdiğim-banklarında oturup insanları incelediğim bir sokakta, gözüme ilk olarak cafelerin çarpması hiç hoş değil tabii)

-Üniversitemden ve yaşadığım şehirden nefret ediyorum..Elimden gelse tüm Karadeniz'i havaya uçururum..Dışarıda bu nefretim belli olmasın diye güne şunu dinleyerek başlarım (dikkat +35, dinlerken gizli özne yerine k.t.ü. konulmalıdır)..Mutlu görüntümü buna borçluyum...Hitler'in hislerini çok iyi anlayabiiyorum...

-Nedense beğendiğim şarkıların hep benim için yazılmış olduğunu zannediyorum..Birbirine tamamen zıt iki şarkı da beni ifade edebiliyor bazen..Özellikle Mor ve Ötesi, Pink ve Regina Spektor'a tüm şarkılarında beni anlattıkları için teşekkür ediyorum..

-Kyle Xy hastasıyım (ha unutmadan: bu blog sınırları içinde kyle xy'ı eleştirmek tehlikeli ve yasaktır)..Yapımcısı bile benim kadar sevmemiştir Kyle'ı, eminim..İptal kararı yüzünden hala abc dizilerini izlemiyorum (abc'nin de çok umrunda)..Arada kendilerine küfrederim twitter aracılığıyla.."Jessi mi Amanda mı?" deseler "kesinlikle Amanda" derim..Gerçek hayatta da kendi Amanda'mızı bekliyoruz bir bakıma..

-Buraya sığmayacak kadar fazla garip huyum-takımtım-özelliğim var..Ancak yazıyı uzatmak da istemiyorum..Biterken Pixies - Where is my mind çalıyordu (bak...beni anlatan bir şarkı daha)...Yine görüşebilmek dileği ile, kendinize iyi bakın efendim...